Fiziksel sensörler olarak anılan bazı insanlar enerji açısından öyle duyarlıdırlar ki başkalarının semptomlarını algılar ve kendi bedenlerinde hissederler. Bazıları ise duygusal sensörler olduklarından başkalarının duygularını çok güçlü hissederler. Eğer böyle biri olduğunuzu düşünüyorsanız, yapacağınız ilk iş, durup derin soluklar almak ve bedeninize bu semptomların size mi yoksa başkasına mı ait olduğunu sormaktır. Eğer başkasına ait olduğunu hissederseniz, size ne anlatmak istediğini sorun. Size ait olmadığını anladığınız zaman ise yok olmaya başlayacaktır. “Bu mesajı verdiğin için teşekkür ederim bedenim. Bu mesaj başka birine ait. Bunu severek bedenimden uzaklaştırıyorum ve hem kendime hem onlara sevgi dolu enerji yolluyorum” demek gerekir.
Eğer semptom gerçekten size aitse, onu dinlemek ve sevginizi ona vermek büyük bir fark yaratır. Ellerini semptomun bulunduğu yere koy neye gereksinim duyduğunu sor ve dinle, cevap gelecektir. Onu ne kadar sevdiğinizi ve güvende olduğunuzu ona söyledikçe bedeniniz bunu duyacak ve gevşeyecektir.
İçsel rehberinizin size sinyal vermesinin bazı yolları şöyledir;
HİSLER: Bazıları buna “bağırsaktan gelen hisler”, “kötü hisler”, “iyi hisler” adını verirler.
DUYGULAR: Herhangi bir şeyin sizin iyiliğiniz için olduğunu ya da olmadığını anlatmak isteyebilir.
ALTINCI HİS: Telepati, kehanet, önsezi, geçmişi duyu dışı algılama, psikometri, medyumluk
SEMPTOMLAR: Karıncalanma, ürperme, yorgunluk, kasılma, ağrı, baş dönmesi, mide krampları
DÜŞÜNCELER: Sezgilerin yönlendirmesi
SÖZCÜKLER: Nasıl konuşuyorsan öyle yaşarsın.
DÜŞLER: Yatmadan önce atacağınız en iyi adım konusunda bir düş görmeyi kendinizden isteyin. MODELLER: Bazı kişiler sinyalleri, yinelenen olaylardan, tekrarlanan sözler ve durumlar modellerdir.
BEDENİNİZİ VE İÇSEL SESİNİZİ NASIL DİNLEYECEKSİNİZ?
Şimdiki zaman odaklanın ve farkında olun
Kendinizle bir ilişki geliştirin; kendinize randevu veriyormuş gibi düşünün
Sessiz ve sakin olun
Gün içinde bedeninizle uyum içinde olun
Aklınızı yargılardan uzak ve açık tutun Günlük tutun
HANGİ ENGELLER ÇIKABİLİR?
Ağrılar
Aşırı yoğun olmak ya da kendinize zaman ayırmamak
Bağımlılıklar
Şeker ve abur cubur yiyecekler
Korku
Olumsuz medya programlaması
Sonucun kusursuz olmadığını keşfetmek
Başkalarının sonucu görmemesinden kaygı duymak
Başkalarını hayal kırıklığına uğratma kaygısı ya da sorumluluk almaktan kaytarmak Aile ve arkadaşlardan destek alamamak.
İşin esas “büyülü” yanı da şurada; hastalıklar, onlardan almamız gereken mesajları almayı başardığımız noktada giderler. Görevleri bitmiştir çünkü, öğrenmemiz gerekeni öğrenmişizdir. En basitiyle başlayalım. Uykusuz kalıp bedenimizin dengesini ve sonuç olarak da bağışıklık sistemimizi bozduk ve rahatlıkla bir fincan ıhlamur çayıyla atlatabileceğimiz bir boğaz ağrısı bizi günlerce yataklara düşüren ateşli bir hastalığa dönüştüğünde hastalık sayesinde günlerdir uyuyamadığımız uykuyu uyur ve iyileşiriz. Ancak her zaman bu kadar basit örnekler olmaz hayatta. Çoğu zaman daha uzun solukludur sebepler. Mesela gece vardiyasında çalışmak gibi uzun vadeli uyku düzensizliği olan hanımlarda meme kanseri daha sık görülür. Siz bedenin düzenine ve bedendeki ilahi akla karşı durduğunuzda, o da size karşı durur, hastalık aracılığıyla da olsa fıtratınıza en uygun düzene getirir sizi.
Bizi hasta eden her zaman böyle bedensel ihmaller değildir, bazen de hastalıklar bize duygusal açlıklarımızı hatırlatır. Sevgisizlik en temel duygusal açlıktır. İhtiyaç duyduğu sevgiyi alamayan, “kadın” olduğunu hissedemeyen veya hissetmesine izin verilmeyen, bir şekilde dişiliğini yok sayan veya erteleyen hanımlarda meme ve yumurtalık kanserlerine yatkınlık oluştuğuna dair iddiaları birçok kitapta görürüz. Bazen hastalık, hasret olduğumuz ya da olduğumuzu sandığımız şeyi “almanın” doğru yollarını da öğretir bize ve elbette, öğrenebilirsek iyileşiriz…
Sevgi şifadır, değişmek ve “iyileşmek” için gerekli olan sihirli güçtür. Kendine, diğerlerine ve hayatın getirdiklerine karşı duyulan “koşulsuz” sevgi ve bunun doğal olarak getirdiği “sevgiyle kabullenme” iyileştirir… Aynen sevgisizliğin ve nefretin hasta etmesi gibi…Zihinde barınan tüm nefretten arınınca önce ruh sonra da beden özgürleşir. Özgürleşen ruh, bedeni de iyileştirebilecek yani özgürleştirebilecek güce erişir. Özgürleşen bedende nefret duygusunun bloke edici enerjisiyle sekteye uğramış tüm yenilenme ve onarma mekanizmaları yeniden devreye girer ve “beden aklı” tüm hastalıkları yener.
Daha çocukluktan itibaren bize dayatılan “sevgi” ve “ideal eş” kavramlarında bir elmanın diğer yarısını aramaya, “ruh eşini” bulmaya yönlendiriliyor insanlar. Ve olmayan şey bulunamayınca da ortalık hayal kırıklıklarından geçilmiyor, mutsuz evliliklerden de…Son yıllarda bilim dünyası da mutsuz evliliklerin hasta ettiğine dair çalışmalara yönelmiş durumda. Aslında kişi sürekli içinde bulunduğu kurumda mutsuz ise hasta olacak. Ancak diğer sorun da zaten bu, evliliği “kurum” olarak görmek. Bu da içerisinden sevgi ve aşkın çıkarıldığı evlilikler için geçerli. Aynı çatı altında mutsuz, bezgin, yaşam enerjileri solmuş, yarına uyanmak için iştahları kalmamış, aynı yatağa girmek için heyecan duymayan insanlarla sürdürülen evlilikler o kadar çok ki…Sevgi en güçlü simyacıdır. Onun gücü her şeyi tersine çevirebilir; mutsuzluğu mutluluğa, olmazı olura, hastalığı sağlığa…
Beden aklı bizi hasta etmemek için her şeyi yapar, iyileştirmek için de. Kendimizi içimizdeki ilahi akla teslim ettiğimizde tüm sorunlar çözülür. Beden her şeyi tamir eder hatta hücremizin genetik şifresini taşıyan, kilit kara kutularımızı, DNA’larımızı bile…Dünyanın en gelişmiş ilahi laboratuvarı da içimizde, her hücremizde. İçimizde gerçekten hassas ölçüm yapan gözle görülmeyecek kadar küçük aygıtlar, bu ölçümlerden gelen sonuçları hücrelere ve dokulara ileten bilgi taşıyıcıları ve bu bilgileri algılayan “reseptör” adında muhteşem algılayıcılar var.
Hastalıklar gölgelerdir aslında. Biz çoğu zaman gölgeyi görür ve gölgeyi değiştirmeye, yani tedavi etmeye çalışırız. Oysa gölge yalnızca yansımadır, onun ardındaki gerçek varlığı bulmak gerekir. Klasik çözümlenmemiş psikolojik çatışmalar, bloke edilmiş enerji akışları ve tatmin edilememiş cinsel ve ruhsal arzular olduğunu söyleyebiliriz.
KARMA KANUNU
Yaptığımız, söylediğimiz ve düşündüğümüz her şeyin hayatımıza doğrudan etkisi var ve sorumluluk daima kişinin kendisinde. Biraz daha basitleştirelim: “Hayatımızda olan biten her şeyin sorumluluğu bizde!”. İyice netleştirelim: “Hayatında ne oluyorsa buna senin yaptığın, söylediğin ve düşündüğün şeyler sebep oluyor”.
Yani bir anlamda her an seçimlerinle hayatını yaratıyorsun.
1. Büyük Karma Yasası
“Ne ekersen, onu biçersin”. Evrene yolladığınız her şey size geri döner. Kötülük, beddualar, lanetler, belalar, kem bakışlar, yokluk bilinci, dedikodu, art niyet, yargılama, nefret, kıskançlık ya da kısıtlayıcı düşünceler… Ve elbette sevgi, hayır duası, şifa, iyi dilekler, teşekkürler, hakkaniyet, razı gelmeler, fedakârlıklar, saygı, söz hakkı da öyle. Kelimenin tam anlamıyla ne verirseniz, onu alırsınız.
Siz ne almak istiyorsunuz? Dikkatli seç!
Sorumluluğumuz nedir? Bunun cevabı; eylem, söylem ve düşüncelerimiz konusunda yaptığımız seçimlerde her an daimi bir farkındalık içinde olmaktır.
Kulağa zor geliyor biliyorum; ama bir kere niyet edip başladığınızda ve birkaç hafta boyunca her sabah bu niyetinizi tekrar ederek; gün içinde düşünce, söylem ve davranışlarınızla ilgili seçimlerinize dikkat ve özen gösterdiğinizde daha birinci ay dolmadan fark ediyorsunuz ki bu, sizin kişilik özelliklerinizden biri olmuş. Seçimleriniz konusunda kendinizi 3 hafta boyunca adadığınız bir taahhütle özen gösterirseniz hayatınız çok daha farklı (ve elbette olumlu) bir şekilde dönüşecektir, bilginiz olsun.
2. Yaratım Yasası
Biliyoruz ki; istediğimiz şeyler durup dururken olmaz, bizim de hadiseye dâhil olmamız gerekiyor. Ve bu noktada da şunu anlamak önemli: Evren bir bütündür ve biz de onunla biriz. İçimizde ve dışımızda ne varsa, istisnasız hepsi Evren’in bir parçası ve her şey ama her şey birbiriyle bütünleşmiş şekilde birbirine bağlı.
Bu, yaşamınızın nasıl ilerleyeceğini etkileyebileceğiniz anlamına geliyor. Çünkü etrafımızı çevreleyen her şey içsel durumumuzla, yani ruh halimiz ve düşüncelerimizle ilgili bize sayısız ipucu veriyor. Bu durumda en iyisi kendiniz olmak ve etrafınızı sadece etrafınızda var olmasını istediğiniz şeylerle donatmak. Çevrenizi olmasını dilediğiniz şeylerle donatıp ve gerçekten olmak istediğiniz kişi olursanız, her şeyin bütünleşmiş şekilde birbirine bağlı olduğu Evren nasıl cevap verecektir acaba? Düşünmeye değer, değil mi?
3. Tevazu Yasası
Anonim bir deyiş var: “Alçakgönüllülük olmadan, yiğitlik tehlikeli bir oyundur.” diyor. Aile içinde, sosyal hayatımızda, iş yerinde, sevgilimizle, takım tutarken, görüş bildirirken ve dinlerken uygulamayı pek az hatırladığımız muazzam bir insan yeteneği tevazu. Bir başka deyişle; alçakgönüllülük.
Etrafımızdaki insanlara uygulamadığımız bir şeyi kendimizle olan ilişkimizde uygulamak da doğal olarak zorlaşır. Bu yüzden de hayatımızda reddettiğimiz her şey, hayatımızda kalmak için direnç gösterir. Çünkü, eğer karşımızdaki insanı kötü ya da düşman olarak görüyor veya onu herhangi bir sebepten dolayı yargılıyorsak; yüksek bilinç düzeyini hedeflemiyor ve daha iyi bir versiyonumuzun varoluş seviyesine odaklanmıyoruz demektir. Tevazu, bu konuda iyi bir ilaçtır.
4. Büyüme/Gelişme Yasası
Ulaştığın yer neresiyse, orası gitmeyi seçtiğin yerdir. Ruhani anlamda kişisel büyüme sadece ve sadece tek bir şekilde olur: Biz değişirsek. İnsanlar, koşullar, ortamlar, mekânlar, şehirler veya sahip olduklarımız değil; biz değişmeliyiz.
Bu dünyada sahip olduğumuz yegâne varlık kendimiziz. Ve kontrol edebileceğimiz yegâne şey de yine kendimiziz. Gönlümüzün ta derinliklerinde kim ve ne olduğumuzu değiştirebildiğimizde çevremizdeki insanlar da koşullar da bize uyum sağlayacaktır.
Eğer bir şeylerin değişmesini istiyorsanız; içinizde sizi o konuyla ilgili rahatsız eden şeyin üstüne giderek, onu değiştirin. İnanın bana Dünya’yı değiştirebilirsiniz! Ve yalnızca böyle büyüyebiliriz.
5. Sorumluluk Yasası
Hayatımızda ters giden bir şey varsa, biz de ters giden bir şey var demektir. YÜZDE BİN! Bu evrensel bir gerçek: Biz etrafımızın aynasıyız ve etrafımız da bizim aynamızdır. Olan her şeyde sorumluluğumuz var, her şeyde! Etrafımıza bu gözle bakıp, başımızdan geçenlerle ilgili “Bu konuda benim sorumluluğum nedir?” sorusunu sormaya başladığımızda, hayatımızın da sorumluluğunu almış oluruz.
“Hayatımızda olan biten her şey bizim sorumluluğumuzda” farkındalığı Dünya’yı bambaşka bir gezegen yapabilir.
6. Bağlantı Yasası
Hatırlayın: Evren bir ve bütün.
Bu yüzden, size küçük ve önemsiz gelen (bir anlamda yargıladığınız) şeylerin bile yapılması gereklidir; çünkü her şey birbirine bağlıdır. Küçük ya da büyük her adım bir diğerini getirir ve bu böyle devam eder durur.
Devasa bir işin bitirilebilmesi, işin başlangıcındaki o küçük adımın atılmasına bağlıdır. Ve ne ilk adım ne de sonuncusu diğerinden daha büyük anlam ifade eder; her ikisi de görevin tamamlanabilmesi için elzemdir. Evren’de her şey gibi; geçmiş, şu an ve gelecek de birbirleriyle bağlı ve birdir.
7. Odak Yasası
Bunu anlamak için bir deney yapabilirsiniz: Aynı anda iki farklı şey düşünmeyi deneyin.
Yapamayacaksınız!
Bir düşünce diğerinin hemen ardından gelecek, bir nano saniyede bir şeyden diğerine dönüşecek, “Dur yahu galiba yapabiliyor muyum acaba?” derken asıl düşündüğünüz şeyi düşünemediğinizi fark edeceksiniz. Ne olursa olsun, aynı anda iki farklı şeyi düşünemeyeceksiniz.
Bu yüzden odağımızın nerede olduğu çok önemli.
Ruhani gelişim yolunda da odağınızın nerede olduğu -tekâmül, gelişim ve dönüşüm konularında büyüyebilmek istiyorsanız- çok önemli!
Eğer ruhani büyümeye odaklandıysanız sizi aşağı çeken açgözlülük, kıskançlık, öfke ve güvensizlik gibi düşük düşüncelere sahip olmanız mümkün değildir.
8. Vermek ve Mihmandarlık Yasası
Bu yasanın İngilizce ismi “The Law of Giving and Hospitality”. Hospitality sözünü “misafirperverlik” ya da “konukseverlik” olarak da çevirmek mümkün olsa da “mihmandar” kelimesinin anlamı daha iyi ve kuvvetli şekilde karşılıyor içeriği: “Misafire hizmet ve yardım eden; misafiri ağırlayan kimse”.
Bu yasanın da söylediği şu: Eğer bir şeyin doğru olduğuna inanıyorsanız, hayatınızın bir anında bu bahsettiğiniz “doğru”yu sergilemeniz gerekecektir. Bir başka deyişle; savunduğunuz “doğru”yu eyleme dökmek için bir şeylerden vazgeçmenizi, bir şeyleri vermenizi ya da bırakmanızı gerektiren durumlar yaşayacaksınız. İşte bu durumlar sözümüzü, pratikte aksiyona dökme yeri ve zamanıdır.
9. Şimdi ve Burada Yasası
Geçmişin muhasebesini yapmanın neden olduğu en tatsız şey tam şu anda ve burada olmamızı engellemesidir. Geçmişe dair düşünceler, geçmişten beri süren alışkanlıklar, eski paternler, eski hayaller… Hepsi de bizim yeni düşünce, alışkanlık, duygu ve hayallere sahip olmamıza engeldir.
Aynı şekilde gelecek de şimdi ve burada olma halinizden çalar. Geleceğe dair en basit bir merak duygusu, endişe ve kaygı, yani gelecekle ilgili tüm negatif duygu halleri size şu anda ve bulunduğunuz yerde fayda sağlamadığı gibi, sizi, “şimdi ve burada” olma gücünden de uzaklaştırır.
10. Değişim Yasası
“Tarih tekerrürden ibarettir”. Bu kesin ve net bilgi: Tarih kendini tekrar eder. Ta ki biz yolumuzda değişim gerektiğine dair öğrenmemiz gerekenleri öğrenene kadar!
Aynı tip adamlar ve kadınlar mı çıkıyor karşınıza? Ok. Görmediğiniz ne var? Neyi değiştirirseniz aynı filmi izlemekten kurtulabilirsiniz? 4. yasayı, “Büyüme/Gelişme Yasası”nı hatırlayın: Değişim sizde başlayacak. İşler siz öğrenmeniz gerekeni öğrenip de değişik yolu seçtiğinizde düzeliyor.
11. Sabır ve Ödül Yasası
Tüm ödüller bir çabanın sonucudur. Kalıcı değerlere sahip ödüller, sabırlı ve ısrarlı çalışmaların sonucunda gelir. Gerçekten keyifli ve huzurlu olmak istiyorsak yapmamız gerekenleri yapmak ve yaptıklarımızın ödülünün tam zamanında geleceğine güvenmek, yapılacak en akıllıca şeydir.
Kısa yoldan köşe dönmeyi kovalamak da,
Sıkışık trafikte emniyet şeridine dalmak da,
Yeni tanıştığınız kadını hemen yatağa atmak ve
İki haftadır birlikte olduğunuz adamla bir an evvel evlenmeye çalışmak da
tamamlanmışlık, tatmin ve ödül duygularına kestirmeden ulaşma denemeleridir ve sonuç genellikle sevimsiz olur. Yani neymiş? Sabreden derviş murada ermiş.
12. Önem/Anlam ve İlham Yasası
Neyin gerçekten önemli olduğunun farkında kalabiliyor muyuz? Bırakın farkında kalmayı, gün içinde yaptıklarımız arasında neyin önemli olduğunu düşünüyor muyuz? Bu sorular dursun kenarda, gelin biz “ilham”ın anlamlarına bakalım:
ALLAH tarafından kalbe ihsan edilen feyiz ve hakikatler.
Tanrı’nın, peygamberlerin yüreğine doldurduğu tanrısal âleme özgü duygu ve düşünceler.
Esinlenme, içe doğma.
Herhangi bir şeyin gerçek değeri direkt olarak içine konan niyet ve enerjiyle ilgili ve bu yüzden kişisel olarak bulunduğumuz her katkı aslında bütüne katkı demek. Bununla birlikte ilhamdan ve parıltıdan yoksun bir bireysel katkının bütüne bir şey katmayacağı da ortada. Oysa ilham ve aşkla kattığınız her şey bütüne de muhteşem bir ilham veriyor.